Loş sade sarı bir lamba avizesiz tepede, kamera masayı ve iki insanın yüzünün yarısını çekiyor. 3-5 bitki sağ tarafta. Eski ahşap masanın üzerinde bir kül tablası ve yarısına kadar içilmeden yanmış bir sigara… Kayıt! Tok bir sesle konuşma başlasın.
-“Sonucu belli sürekli kendini tekrarlayan, göbeğini kaşıyıp şikayet eden, bir koltuğun üzerine kıvrılıp iyi bir film izlemeyi mutluluk sanan, doğru dürüst bir mesleği olmayan ve hepsinden öte bu kadar cehalete, kendini bi’şey sanan….böylemi olucaksın…(kamera hala tepede ses yükselir)
“böylemi olucaksın oğlum” (parmakların masada tıkır tıkır sesi) sonra gülümseyerek kendini gösterir ve devam eder;
“her akşam işten eve geçip yüzümü temizleyip tıpkı gençlik dönemlerimdeki gibi klavyenin başına geçicem deyip, orta yaş bunalımında kaybolan, hatta kaybeden…. yerinde saymak deyiminin en yerlisi. Kendi namına ortaya koymayıp hazır yiyen ben. Sen değil tamda ben işte. Seni suçlamam yersiz. Tabiki bana benzeyeceksin. O ayyaş dayına çekecek degilsin ya…( sönmek üzere olan henüz hiç çırpılmamış sigaradan bir nefes)(kamera iç sesi alır sigaranın çıtır çıtır yanışı ve bitişi) biraz sonra
“Evlat dürüstlük denen şeyi bence bi düşün. Evet, başta biraz acı verir ama emin ol sonraları çok rahatlarsın. Bana dua edersin, bunu bi dene! Bu kız, yaptıklarını sence hakediyormu?” (bu sefer kafasını eğerek gözleri alttan alttan bakar vaziyette)
“Hı… Sana diyorum” eliyle kırlaşmış kirli sakallı yüzünü, yanaklarındaki teri siler.
“Hadi doldur. al hadiiiii….çekinme. Baba oğul gibi değilde iki arkadaş gibi konuşalım.” utanan çocuğun elinden şiseyi alır ve doldurur bardağı, bi dublede kendine sek koyar. Anlatı girer yine tok sesle (tramvay sesleri ile çocuk sesleri, vapur sesiyle martı sesleri birbirine karışmış vaziyette)
“henüz lise çağında bir öğrenciyken gördüm anneni ve ona baktığım anda anladım.(slow motion eskitilmiş görüntü kareleri, öğrenciler) yanımda kim vardı bilmiyorum, ama ne dediğimi çok iyi biliyorum “bu kadın benim karım olacak”. Gittim yanına, “bir sevgilin varmı?” dedim. “eğer varsa emin ol niyetim ciddi ve kesinlikle aklını çelmek gibi bir düşüncem yok”. oda bana neden böyle dediğimi sordu. “seni gördüm” dedim. “beni sadece görmen yeterli mi?” dedi. “daha önce senin gibisini görmedim” dedim. “tek isteğim bir şans”. uzun bir iç çekisten sonra,
“evet, şimdi 30 yıl sonra o güne baktığımda, dürüstlüğün bana sizin gibi 4 iyi evlat ve yuvasına sadık bir eş verdiğini görüyorum.” (rakıdan bir yudum alır, bir sigara daha yakar sonra, terli dudaklarına götürür) “evlat bazı şeylere bakar ve anlarsın. Anlarsın işte, o an tarif edilmez, sanki sana gülümser hayat. İşte o an peşinden gidip ne istediğini açıkça söylemelisin. Tüm budala kelimelere inat, tüm yüz kızartıcı hallere. Herkesin ortasında olup olmadığının bir önemide yok… Sadece git ve istediğini al. Önüne çıkan ben bile olsam, doğru olduğunu düşünüyorsan ez geç beni. Evet bugüne kadar belki size yeterince ilgi gösteremedim yada ne biliyim baba şefkati denilen şeyi belli edemedim, ama şunu iyi biliyorumki senin canından kopan bir parça ile ötekiler arasında çok fark var. Bir gün sende anlayacaksın.. (elinde kadeh baş parmağıyla işaret ederek) benim babamdan gördüğümün 10 kat fazlasını vermeye çalıştım size. Şimdi anlıyorumki yeterli değil belki sizler daha iyilerini görüyorsunuz, imreniyorsunuz, layıksınızda… Ne biliyim işte. (ses yükselir) Neyse ne lan! (bu sefer fısıltı gibi) ama şuna emin olun oglum, (müzik çok uzaklardan duyulmaya başlar) “sizleri cok seviyorum”. Sizler benim değişmezimsiniz. Bir baba eşini boşayabilir ama (boğazına düğümlenir kelimeler, ağlayarak) ama evlatlarını asla be oğlum. Hadi artık dedenize hoşçakal demeye gidelim” (nakarat girer -oy beni vurun vurun, nedir çektiğim zulüm, bu dünyanın yükünü bir benmi omuzladım oy) tepe kamerası kamelyanın üzerinden dış mekana yükselir. boğazın akşam manzarasını çeker, eminönü galata inci gibi parlayan ışıklar. Müzik dahada yükselerek devam eder. Stop, kestik.
http://www.gagori.com
#senaryo #baba #oğul #evlat #dede #benimgagoriköykülerim