Uyuşuk bir pazar günüydü. Evlerinin yakınındaki sentetik yeşil parkta henüz temiz olan havayı ciğerlerine çeke çeke yürüyüşe çıktı iki arkadaş. Biri ötekinden daha egolu;
-“iş akışını yeniden mühendise göndermemiz lazım biliyo’sun dimi”dedi. Öteki çok önemsemeden;
-“Tüm bunlar saçma değilmi, bu bürokrasi, işler eskiden böyle yürümezdi…” sonra gülerek; -“bi redlabel kapıları açardı” diğeri katılarak;
-“Ekmek aslanın midesinde! Artık bir firmayı zirveye taşımakta sorun yok, zirvede ne kadar tutunacağı asıl onemli olan”… Bu sıra onlara doğru yavaş adımlarla yaklaşan ihtiyar kadını farkettiler aslında, ama bir ilgileri olmadığını düşündüler hani. Kadın daha da yaklaştı ve önlerinde durdu, elini çaresizce uzatarak;
-“nefes almıyor” dedi.
-“nasıl…
-“dinledim… nefes almıyor”
-“hanımefendi iyimisiniz?”kadın boş gözlerle kafa salladı. -“gelin oturun şuraya, su istermisiniz?
-“dinledim” dedi kadın.
-“kim…kimden bahsediyorsunuz?”
-“George”
-“George kim bayan yakınınız mı? Kocanız mı?
-“nefes almıyor” dedi yeniden şoka girmiş vaziyette.
-“emin misiniz? nerde? nerde bu nefes almayan kişi…bi dakka…hey… Jonathan bi bakalım mı” elleri başında Jonathan korkmuştu, tekrar kadına döndü -“gelin bayan… bayan duyuyormusunuz? Bizi nefes almayan kişiye götürebilirmisiniz” kadın sadece başını salladı. Yürümeye başladılar, kısa bir mesafeden sonra, beyaz renkli, gri çatılı şirin bir evin önüne geldiler,
-” hanımefendi burası mı?” diye sordular, kadın yine kafa salladı, açık olan kapıyı Jonathan araladı, sonra Bill’e dönerek onay aldı ve girdi, dar antreden 3 ayrı odaya açılan kapılardan, sesi duyduğu yere yöneldi, ilerledi, televizyon açıktı, 3 gün önceki maç özetlerini gösteriyordu, Sırtı dönük koltuğun önünde duran kumandaya hamle yaptı. Koltukta gömülü oturan adamı farkettiginde ise yere yapıştı, siklamen rengi gömleği kıpkırmızı olmuş adamın kafasında kocaman bir ekmek bıçağı, alnı ve gözlerinin altı hızlı akan nehirler gibi damar damar kan izi. Açık olan kolları ise artık morarmaya başlamıştı. O sıra odaya Bill’in kolunda giren ihtiyar kadın gözlerini kıstı, çantasından ölmüş kocasının altıpatlarını çıkarttı ve az önce koluna girdiği Bill’e doğrulttu. Refleksle ellerini havaya kaldıran Bill;
-“Lütfen bayan… anlamıyorum… lütfen… Yardım etmek istedik” diyerek geri adımlarla Jonathan’ın yanına doğru ilerlerken tökezledi ve düştü. Dilini yutmuş kadın bu kez silahıyla işaret ederek çömelmelerini istedi,
-“nefes almıyor” dedi. Silahı doğrultmuş şekilde 8-10 dak’ka sessiz bekledi, düşündü, onlara baktı, bekledi, düşündü… Beklemek ve beklenti odadaki stresi yükseltti. Bill ve Jonathan bir yandan adamın yüzüne bakıyor diğer yandan kadını izliyorlardı. Kadın uyanmaya çalışan bir ejderha gibi… homurdandı önce ve ağzından belli belirsiz kelimeler döküldü. O tatlı teyzecik yoktu artık, düşündü çenesini kaşıdı 2 arkadaşın gözlerinin içine bakarak sordu; -“yılda ne kadar kazanıyorsunuz?” ikiside soruyu anlayamadı.
-“nasıl?” diyebildi sadece Bill, korkudan altına edecek.
-“yıldaaa neee kadar kazanıyorsunuz evlat, anlamak için çaba sarfedin, tekrarlatmayın”
Kekeleyerek Jonathan cevap verdi;
-“50.000, 70.000 arası efendim”
Kadın yine düşünmeye başladı, çenesini kaşıdı. Sonra karar verdiğini ispatlarcasına başıyla onayladı kararını, silahı Jonathan’a uzatti ve tereddüt etmeden ateşledi, bam bam; iki el. karnından 2 kurşun yarasıyla Jonathan, oracıkta yığıldı yere, sonra Bill’e döndü;
-“Sana kendimi borclu hissediyorum evlat, evime kadar bana eşlik ettin, bu yüzden son bir şans vericem… yılda ne kadar kazanıyorsun” Bill kekeledi, korkudan sesi kısılmıştı, kem küm birşeyler dediysede şoktan konuşamadı;
-“50.000” diyebildi fısıltıyla elleri havada gözleri yaşlı. Olanlara inanamıyordu. Kadın yeniden elini çenesine götürdü, sonra kaşıdı kafasını, düşündü düşündü… Yine karar verdiğini tescillercesine başını salladı.
Bill sıranın kendisine geldiğini anladı. Oracıkta durup ölecek değildi. Son bir cesaretle çömeldiği yerden fırladı, daha kadına 1 metre yaklaşamadan silahı kafasına dayadı kadın, Bill tekrar ellerini havaya kaldırarak yavaşça oturdu yere; ihtiyarın diyecekleri var gibiydi;
-“sana bi teklifim var evlat, öncelikle sakin ol”
-“teklif mi”
-“evet, biraz önce yaptığın gibi aptalca bir hareket yapmazsan çok zengin olabilirsin.”
-“ne?”
-“öncelikle resmi maaş bordronda bu 50.000 nasıl görünüyor… ödeyemediğin ne biliyim fatura falan varmı? indir ellerini ve sakince dinle. koltukta oturan şu adamı görüyormusun… O benim sevgili kocam, sözü uzatmı’cam… Neden öldürdüğüme gelince… 3 milyon dolar değerinde bir hayat sigortası.” olaylara anlam veremeyen Bill;
-“benim bunlarla ne ilgim var Hanımefendi”dedi.
-“Büyük düşünemiyorsun. 3 milyon dolardan bahsediyorum… Bunun 1 milyonu senin olsa… 50 senede biriktiremezsin bu kadar parayı” göz kırparak “ne dersin?” dedi.
-“hayır bayan nasıl olur, nasıl bi teklif bu, napıyorum ben burada.” bi yandan da düşünüyordu, aptal değildi hani tamam 1 milyonu bana verecek, kocasının ve Jonathan’ın cinayetini benim üzerime atacak, iyide bu kadın nerden baksan 80 yaşında… kalan 2 milyonu napacak, diye düsündü. Tam o sıra kadının arkasından bi el belirdi, sonrada burnunda serumlar olan kücük bir kız çocuğu, benzi solgun, sanki hasta, kanserli gibi. -“babanne” dedi. Bill olanları anlamaya çalışıyorduki kız kadının elini tuttu.
-“bu benim torunum Hannah; Budaa…. Pardon ne kadar kabayım…senin ismini sormadım”
-“Bill” diyebildi yalan söylemek isteyerek.
-“evet buda Bill, Bill de tam, bize nasıl yardımcı olacağını anlatıyordu tatlım. Bu zamanda hala centilmen erkekler var görüyorsun, her ne kadar deden onlardan biri olmasada…”
-“ben… ben anlamıyorum” dedi Bill.
-“Torunum Hannah… ilik kanseri, tedavisi için gereken ikibuçuk milyonun beşyüzünü emeklilik paramdan ve bu evi ipotek ettirerek tamamladım. Şimdi kalan kısmı için bu rezil dünyanın nimetlerinden vazgeçip cesaretiyle torunumu kurtaracak birine ihtiyacım var. Buna sizi bulaştırmazdım ancak tedavi boyunca ona bakacak birisi lazım. Anne ve babası geçen yaz trafik kazasında öldüler. Hannah’ın benden başkada kimsesi yok. Hem o çok özel bi’çocuk, ismi gibi… Palindrom. Torunum için bu yüce görevi tamamlarmısın. Bu hayatta… gerçekten… birine… yardım etmek istemezmisin…?”
http://www.gagori.com
#palindrom #hikaye #senaryo #benimgagoriköykülerim