01:14
Uçkuru yüksek düşüncelerine pinot noir üzümünden yapılmış şaraplar ikram edip, biz arkadaşız ikileminde kalan cümleler ile biten, yarı aşk, yarı seks, yarı bulanık, yarı seks ortamlara doğru akan hayatı, gecenin ikisinde “burada ne işim var” sorusuyla tıkandı. Biran için, bir amacı olan, dürüst ve namuslu insan olabilme dürtüsü anlam kazanmaya başladı. İğrendi kendinden. Nefsi ise hapisten yeni çıkmış bir erkek gibi, tohumunu bırakacağı yeni kucaklar aramaktaydı. Çokta kolay dizginlenmezdi hani. Oradaki Frank se, buradaki kimdi peki. Arabadan indi, her yer bembeyaz kar olmuş, elleri cebinde, kasıkları şişmiş, eve doğru yürüyor. Bazı insanların, bazı insanlardan beklediği bazı duygulardan eksik içi, dışarının eksi on beş derece soğuğunda bile ateşler içinde, bir saat sonrası dua ediyor halde buluyor kalbini… Sonra eskisi gibi pompalamaz oluyor damarları yeterli sayıda alyuvarı. Ona göre değil deyip terk ettiği günden beri bu avutma sevdaları, Problemleri artık beynine çok gelmiş sorularla tek başına ıssız bir adada buluveriyordu kendini. Sonra sar geri baştan… Bazen kimyasallar bazende alkol avutuyor ağrılarını ama en çokta dumanda gülüyordu. Diğer hepsi bozuyordu. Yapması gerekeni değil de, yaptığını alkışlıyordu çoğu zaman, övünerek… Yüreğine hapsettiği bir kızın tahliyesini isterken, bir yandan müebbet kararlar veriyordu. Ama sonunda hep iğrenen kendi oluyordu. Hakkında konuşmak isteyip söyleyemediği o kadar çok cümle, metiye, paragraf vardı ki. Hep bir satır atlayarak yazmak istiyordu Onu, tane tane… Bu virgüllerden sıra gelmiyordu. Onu ondan istemek ya da onu babasından istemek ya da onu sadece o olduğu için istemek. O kadar berrak, O kadar sade ve o kadar kendi halinde ki, duygusuzluğuyla kirletmek istemiyordu Onu.
*********************
06:13
Herkes yatağında güneş yeni aydınlattı salonu, çiçekler ve gümüşten süs eşyaları bu sarımtırak ışığı yansıtmakta. Pencereyi açsa fırından yeni çıkmış gevrek sabah kokusunu alacak içeri,
Frank; detaycı biçimde pijamalarını çıkardı, katladı, kaldırdı. Üzerine bir önceki gün giydiği Aber marka o çok sevdiği t-şörtünü geçirdi, başına da Lacivert Boston RedSocks şapkasını, kapıyı sessizce açtı, gıcırrrrrt….Aynı sessizlikte de kapattı gıcırrrrrt… Parmakucunda. Gürültülü motoru ile artık miyadını doldurmuş asansörü çağırdı 13 e. Zemin kata indi. Posta kutusunu açtı, ne var ne yok aldı yolda okurum düşüncesiyle, kapıya döndü BAM, çarpıştı. Romatik komedi filmi gibi, kafa kafaya, ama sert bir çarpma, 5 sn kendine gelemedi, yere dökülen kitapları toplamaya çalışan Frank ile saçılan mektupları kucaklayan Swannah. Tekrar ayağa kalkmak istediklerinde tekrar kafa kafaya geldiler. Çekim mi bu yoksa itçomak mı?“-yok artık” dedi Frank. Kafalarını ovalarken bir yandan da gülüyorlardı. Çocukken kafa kafaya çarpışırsan kel kalırsın efsanesi Frank’in aklını kurcalamıştı, gülüşme ve bakışma bittiğinde, gergin bir sessizlik aldı yerini. ilk hamle Frank ten geldi; elini uzatarak;
-“Frank” dedi. Swannah ise;
-“Günaydın” dedi. Günaydın mıydı ismi, ne güzel. Tanıdığı hiç kimseye benzemiyordu. Şebeklik yapıp bu tanışmayı daha en başında laçkalaştırmak istemedi. ama durumun aptallığı yeterince komik duruma sokmuştu kendini, söze atıldı yeniden;
-“Asansörde karşılaşmıştık… şey yani…”
-“Hayır sen asansördeydin.” dedi Swannah çilekten ağzını açarak, içinden bembeyaz dişleri, pembe diş etleri ne çok ne fazla… dedi içinden Frank, ne güzel bir ağzı var.
-“teknik olarak ben asansördeydim evet.” Sustular yine…başını öne eğmiş, ellerini önünde birleştirmiş, bir ayağı arkada sallanarak kocaman gözleriyle Frank’ a bakan Swannah, önce flu bir gülümseme fırlattı. Dünki maldan zihni tavan yapmış Frank, 180 IQ ile girişkenlikte sınır tanımadan yeniden atıldı. Bu sefer Ciddi bir ses tonuyla sordu; ondan önce Swannah,
-“Bende bişey unutmuşt…”
-“Bu gece işin var m…”
Yine sessizlik…
-“Bu seni hiç ilgilendirmez” dedi Swannah.
-“…………..” Frank ağzını açamadı şoktan, yutkundu sadece.
-“hadi ama….şaka yaptım” dedi Swannah. hemen ardına ekledi“-bu bir çıkma teklifi mi?”
-“hayır… Şey… Belki… Öyle bir şey… Sana bağlı.” dedi ve kapadı salak çenesini.
-“şey… çok isterim ama bu aralar… Belki daha sonra hı?” Sondaki hı, sırtına vurulan bir kırbaç gibiydi.
-“belki yarın?” dedi inatla, azimle. Çoktan yanından ayrılan Swannah’ ın başıyla hayır demesini izledi. -“ee bişey unutmuştun….” dedi arkasından, Swannah’ın kendi etrafında dönüşünü izledi bu kez 100milyon kez dondurarak -“Sonra hallederim çok geç kaldım” dedi.
2 katı hırslandı, 2 katı istedi Onu. Arabasına binişine ise kaybetmiş gözlerle baktı. Hayatta karşısına belki de bir defa çıkacak o fırsat… kaçmıştı. Zaman diye düşündü, doğru zaman… Yüzünü elleri arasına alarak apartmanın merdivenlerine oturdu önce saçlarını karıştırdı bir süre düşündü, sonra kalktı ve koşarak kaldırıma attı kendini, parmaklarını ağzına götürdü ve en kuvvetlisinden bir ıslık patlattı, ilk duran taksiye atladı,
-“Öndeki arabayı takip et” Yol boyunca bir yandan tırnaklarını kemirdi, diğer yandan pür dikkat gözlerle öndeki arabayı izledi. Park ettiğinde Swannah el sallıyordu birilerine, şoföre dur diyebildi moralitesi çökmüş, salyaları damlayacak ağzı açık izledi, taksiden indi ve takip etti. Yeşil küçük tepeyi aştıktan sonra karşısına ahşaptan bir ev çıktı. Hayli tanıdık bir şekilde eve girdi Swannah. Frank önce biraz duraksadı, etrafta tekerlekli sandalyede insanlar vardı ve refakat eden gençler, kolu veya bacağı olmayan… Ayaklarını durduramadı, o ahşap eve doğru pişmanlıkla adım attı. Hızlandı verandaya ulaştı, tam içeriye girecektiki yine BAM, Swannah bu sefer nefretten gözleriyle Onu izliyordu. Durdu… başını öne eğdi, döndü ve yine aynı hızda adımlarla gerisingeri yürüdü. “S.kik beyinli” dedi kendi kendine… ” İhtimalin var diye seni seçmek zorunda mı… Sen bir eziksin… Gerizekalı”
Eliyle yüzünü avuşturdu, utancından gözleri kör olmuştu, başı öne eğik beklettiği taksiye yürürken BAM bu sefer karşısında kolları ve bir bacağı olmayan tekerlekli sandalyede oturan savaş gazisi sakat adam çıktı, yolunu değiştirmeye çalıştıysada adam sandalyesini önüne çıkarıyordu.
“Evlat! Bana bak… Vazgeçmiş gibi mi görünüyorum” dedi.
Bu meydan okuma düşüncelerinin temellerini yıktı geçti.
#frank #swannah #ihtimal #hikaye #öykü #benimgagoriköykülerim