“Onları umutlandırmak hoşuma gidiyor Ethem, rahme düştüğünde daha, üflemeye başladım ben bu kıza”
Sübyan aklımla anlayamamıştım. Sonra rüyamda gördüm seni. “Ailenle kavuşturacağım” dedin bana. “26 yaşına geldiğinde bağlama bozulacak” dedin. “Hazır ol” dedin. Umut oldun bana. O günden sonra seni bulmak için yaşadım Üstad. Önüme ne engeller çıktıda birtek geri adım atmadım ve İşte şimdi karşımdasın. Sana sakladığım hikayemi duymaya hazır mısın? Çilemi benimle paylaşır mısın?
O gün ya fırtına vardı yada bir yerleri sel götürüyordu, televizyonda dolu haberleri yapılıyordu. Bir afettir gidiyordu yani. ortalık 56 ya dönmüştü. Defalarca doğduğum güne lanetler okuyan bir ailenin içinde 15 senedir bir yalana bulanmış kalmışım. 15. doğumgünümdü. İsminin Maru olduğunu ögrendiğim o kadın geldi evimize. Elektriği o kadar kötüydü ki baygınlık geçirdim. Daha kapı eşiğine adımını atmasıyla çarptı beni. Karga tulumba odama taşıdılar. Oda vardı, ellerini hissetmiştim, içime seslenmişti sanki “Sabah Yıldızı” demişti bana zehirli sesiyle, suyun altında ağzım açık kalmış gibiydim sanki, ciğerlerim patlarcasına yutuyordum. Tepemden bana bakıyordu, biliyordum, baygındım ama biliyorum. Bu çok farklı bir his belki anlatamıyorum sana. Kendi kendini dışardan izlemek gibi. Çicekli eşarpının iki yanı omuzlarından yüzüme kadar sarkıyordu zihnimde, zihnini s*ktiğim zihnime giriyordu, uçlarındaki küçük işlemeler burnuma değiyordu değdikçe deliyordu. Yatağa yatırdılar, elimle duvarı hissettim, üzerinde fosforlu yıldız kabartmalarım olan duvarım benim büyük süslü duvarlarım. Bi süre odamda bekledi, bi’şeylerden emin olmak istercesine, konuşturmadı kimseyi, konuşmadıda kendisi, sadece yeni bitmiş bir sevişmenin sonrası gibi nefes alış verişleri var odamda, “Humd” dedi önce, ikna olduğunda ise fısıldadı kulağına; “Ereşkigal onu istiyor Fatma, tüm Anunnakiler, Zühre dönüşünü tamamladığında ruhlarını bırakacak. Ardından saat yönünün tersine dönmeye başladığında, ruhlar bedenlerine üflenecek. 23 Eylül de, komşularına karşı önlemini al, bak kimse birşey anlamamalı, bu kız önemli.” Odamdan ayrıldılar, koridorda son sözünü duydum Maru denenin. “Sadece 27 gün kaldı, hazırlıklı ol Fatma, O hata affetmez”.
Yine anlamamıştım. Sayılar, isimler hepsi birer ortaçağ kalıntısı gibiydi kahretsin. 15 imdeyim düşünsene, bana akıl verecek bir büyükte yokki başımda, araştırıyım desem nerden araştırıyım. Şimdiki gibi internet yok google yok. Bir arkadaşım vardı Betül, ablası gizemli işleri çok seven bir kızdı. Betül’e anlatmıştım olanları, yememiş içmemiş gitmiş yetiştirmiş orospu. Ablası bir sabah okulda yanıma geldi yanında aynı kendi gibi gizemli arkadaşları. “Seni çıkışta bir yere götürücem, tüm sorularına cevap bulacaksın” dedi. Ben ürkek ve korkak “Betül’de gelicekmi” dedim. Arkasını döndü gitti havalı havalı. Zil çalmasın diye dua ediyordum… çaldı. Okul kapısında beni bekliyorlardı. Betül’ü de çekiştire çekiştire yanımda rehine gibi götürdüm. Ablası arkadaşlarını defettikten sonra izleyin beni dedi. Saat 18:00 de evde olmam lazım annem beni bekliyor desemde, Annemin beni hiç bir zaman beklemediğini Betül’ün ablasıda dahil herkes biliyordu zaten. Bir başına kalmış bir pisliktim şu dünyada. Araç girmeyen dar sokaklardan bir evin balkonuna ulaştık. 1. katta olan eve balkondan girdik. İçerde sağa sola rastgele atılmış kırlentler yastıklar yorganlar darmadağın, o odayı geçtik diğeride aynı, sanırsın çöp ev, son dipteki odaya ulaştık, bura düzgün tam dedim, içerden öyle bir tip çıktıki ağzım düştü. Neyse içeri girdik, belli şarlatan ağzı bol laf yapan bir kadın karşıladığı bizi. “Kapatın kapıyı” dedi. “Oturun”. Emir kipsiz konuşmuyordu karı. Betül’ün ablası lafa girdi. “Abla sana söylediğim kız bu”. Kadın baktı bana sonra gözünü kapattı sonra tekrar baktı sonra farklı bir aleme geçer gibi yaptı 2 dakka sürdü bu tiyatro ve gözlerini fal taşı gibi açtı sonunda. Elinin beş parmağını bana gösterdi, ortasına maket bıçağı salladı, ben şok, 5 damla kan damlattı ortaya ve sordu; “Ayrık soyun dölü nedir bilirmisin?” Mal mal baktım tabi. Nedir demeye korktum. Bu sefer gözlerimin karasının dibine bakarak; “Berna bana bazı kelimeler söyledi, sen nerden duydun ki bunları? ” dedi. Betül’ün ablası kaltak Berna eliyle dürttü beni konuş der gibi. Döküldüm o an hatırladığım herşeyi. Bir süre sonra hiçbirşeyden haberim olmadığını anlamış olacakki, “dinle” dedi “iyi dinle bu sözlerimi”.
“Sustuklarım, rahmetinden uzak ettiklerinden çoktur. Zamandan azad iklimin çocuğu, senin aslın Venüstendir.”
#maru #oyku #venus #anunnaki #benimgagoriköykükerim
Intresting.dear!!
BeğenLiked by 1 kişi
Most welcom dear!!on my blog with love.
BeğenLiked by 1 kişi
Öykülerde sokak dilini kullanmak riskli iştir; dile iyi hakim olunamazsa, bir yığın çöp dökülür ortaya. Bir yönüyle de, sokakta bunları her zaman duyarken neden bir öyküde okumak isteyeyim ki, diye düşünürüm. Ne var ki, bu iş iyi yapıldığında, sokak dili pekala öyküsel bir özellik kazanabiliyor. Yine de ince iştir, cesaret ve iyi bir gözlem ister. İyi iş çıkartmışsın bu konuda. Öykünün hikayesi de çok çekici ama dili daha seksi olmuş. 🙂 Tebrik ederim.
BeğenLiked by 3 people
tesekkur ederim. aslinda sokak dilini kullanirken bir tedirginlik yasamiyor degilim. okuyucuyu sıkabilir diyorum ama Maru öyküleri gerçeğin kurgulanmış hali gibi, gerçek bir olayı dramatikleştirdim sadece, daha az kullansam daha iyi olurmus. ama bunlarinda ötesinde tam bir sokak diliyle “döktürmüşsün” yine. keyifle okudum. Ahigal in sahnedeki kirmizi kadin icin ne zaman gorunecegini merak ediyorum. ☺
BeğenLiked by 1 kişi
Baba da önce itici geldi hatta önce yarısından döndüm bu ikinci okuyuşum tamamını okuyunca öykünün içinde kayboldu🤷♀️ 👍😊
BeğenLiked by 1 kişi
Tesekkurler Alev Abla ☺ Aman Allahim bunlar ne guzel yorumlar. gunum şenlendi 🎀🎀🎀
BeğenLiked by 1 kişi