George 2

TIC Gökdelenleri, Manhattan, Newyork 13:40

Kadraja, popülaritesi her geçen gün artan, yarım koyu film camların ardında Bentley Flying Spur W12 model arabasıyla, son telefon görüşmesini yapmakta olan Timber International Company Yönetim Kurulu Başkanı, George Timber girdi. Makinelerin flaşları ardı ardına çakmaya başladı bile.

Newyork State Üniversitesinde dostlarıyla yediği öğle yemeğinin hemen ardından, birazda istemeyerek, şirketinin grup müdürleriyle yapacağı toplantı için gelmişti. Geleceğinin haberini alan tüm yalakalar derslerine çalışmış, kendilerine göre çokta bi’şeyden anlamayan şımarık zengin çocuğunu 45.katta ellerini ovuşturarak bekliyorlardı.

Araçtan inmek için hamle yapan adamın, takım elbisesinden bağımsız üzerinde kolları kalp dövmeli denizci baskılı kırmızı renk çorabını gören gazetecisi, paparazzisi, ekonomi muhabiri deliler gibi deklanşörlerine basmaya başladı, sorular bombardıman halde havada uçuşuyor , haber yakalamak uğruna birbirlerini eziyorlardı. Keşmekeş… Kellesini isteyenlerde.

Birkaç saniye içinde lobiden siyah takım elbiseli iki irikıyım adam çıkıp etrafa attıkları sinirli bakışlarla kalabalığı yardı ve araca ulaştılar, biri aracın kapısını tutarken, diğeri milleti itekleye itekleye O’nu güvenli bir hattan yönetim kurulunun olduğu binanın içine doğru götürmeye çalışıyordu.

Önce derin nefes aldı, iç sesini dinledi, hazır olduğunu hissettiği anda, ani bir dönüş yaparak kameralara gamzeli yanaklarına çok yakışan beyaz dişlerini gösterek seksi bir bakış fırlattı, yine duramadı… Kurtçuklar içini kemirmeye başlamıştı bir kere;

-“Eveeet… Arkadaşlar sanırım… tek soru alabilirim.” dedi alaycı bakışlarla ve soru yağmuru sağnak halinde başladı; -“dün gece bar çıkışı yakalan… Efendim, Columbiada kız arkadaşınızı…eskisi kadar geceleri çok görünmüyo… Bay Tim…Eşinizin talep ettiği nafaka karşılığı %30’ luk hisse…iktidarsızlık problemi…Şirket kârının geçen seneye oranla…Bağımsız denetleme şirketi Freinh…” beyninde şimşekler çaktı;
-“Sen” dedi. “Sorunu tekrar alabilir miyim?” suspus olan kalabalıktan cılız bir ses -“eşinizin talep ettiği…”

-“Eski eşim bayım…! Hayır! Siz değil”

Eliyle yeniden işaret ederek -“Yeşil şapkalı bayım Siz… Sorunuzu yeniden alabilirmiyim?” ukâla muhabir, insanı sinir eden bir rahatlıkla soruyu tekrarladı.
-“GHL Dergisi, Bill Fultham… Bay Timber, iktidarsızlık sorunu çektiğiniz hakkında söylentiler konuşuluyor. Sıkıntı yaratmıyormu, henüz 1 ay önce birlikte olduğunuz manken sevgiliniz”

– “Sevgilim değil”

-“Tırnak içinde Eski Sevgiliniz Miranda Joseburg, röportaj vermeyi kabul ettiğinde çokta inanmak istememiştik…” yüzünde takındığı sinsi bir gülümsemeyle oracıkta, karşısında duran tipsiz ergen, O’na resmen meydan okuyordu. Sakinliğini korumaya çalışsa bile esmer teninde patlamak üzere olan bir krater, bu zeki güneylinin, tüm kinini oracıkta kusmasına sebep oldu;
-“Bakın bana aptal diyebilirsiniz… Alkolik, şımarık, başarısız, hatta kadın düşkünü bile diyebilirsiniz. Ama sen bayım! Herkesin önünde Sen! bana kalkıp iktidarsız dersen; bir ay önce o isilik vücutlu Miranda’ya yaptıklarımı basına anlatmakla kalmam, ayrıca annenle yaptıklarımızdan sonra yasak aşkımızın meyvesi… Seni! herkese açıklarım.” Sonra eliyle ağzını tutarak “Hops! Ağzımdan kaçtı.” dedi. Bu kez, kahkahaları izleyen George’du.

Tek somurtan yeşil şapkalı ergen, kendisi hakkında sürekli atlatma haber yapan bu müsvette yayın kuruluşuna yeterince sabır göstermişti zaten. “Politika” dedi içinden…Politika gerçekleri gizleyip yalan söylemek değil, sadece gerçeklerin istenen yanını gösterme sanatıdır diye boşa dememişler. George’un yaratılışında vardı bu. Babasından bir hediye. “Politika” nın eski yunancada “çok yüzlü” anlamına gelmesinden kimene… İlgiyi önce üzerine çekti sonra istediği anda istediği herhangi birine yapıştırdı…

Dönüpte tam giriş kapısına yönelmişken, Loro Piana marka deri eldivenleriyle iki elini kaldırarak durun der gibi;
-“Arkadaşlar bu kadar yeter, hepinize iyi çalışmalar..”dedi. Ardından gelen bağrışmalar…son bir poz için yalvarmalar…çakan flaşlara tepkisiz kalamadı ve döndü, sağ gözünü kırparak;-“Sana da ufaklık” diyiverdi, Flaş ışıklarıyla aydınlandı ortalık yeniden, bu sefer kırmızı kendini en gösteren tondu.

Hızlıca korumalarıyla birlikte lobiye giriş yaptı. Sağındaki güvenlik memuruna ismiyle hitap ederek –“Merhaba Jason, çocukların nasıl?” diye sordu. Güvenlik memuru -“Minnettarlar Efendim, teşekkür ederim” diye cevapladı.

Lobide elinde notlar, koca bir ağız dolusu gülümsemeyle patronunu bekleyen işkolik Angelina Swart -“hoş geldiniz Efendim.” diye karşıladı George’u.
-“neler oluyor Ange, Herkes uzaydan gelmişim gibi bakıyor…yoksa saçımda bişey mi var?”
-“hayır benimkisi daha çok bir kucaklama hoş geldiniydi Patron, hani uzun zamandır seni buralarda göremiyoruzya…”
-“insanların ilgisi bu yüzden desene… hadi bana eğrilerden, grafiklerden, sonu gelmeyen finans açıklarımızdan bahset, kaçmaya çalışıp yakalandığım herşey hakkında hızlandırılmış bir ders, üzerine basının didik didik ettiği özel hayatımıda serpiştir… tam bir ziyafet. Zaten az sonra canıma okuyacaklar! Tüm kurtlar pençelerini çıkarmış yemek üzere, yukarası beni bekliyor…Durum ne? Özet geçebilecek misin? Açık vermeyelimde”

Sadık, çalışkan bir işçi olmasının yanısıra her işverenin sahip olmak istediği bulunmaz bir mücevherdi Angelina, taramalı tüfek gibi saydırmaya başladı, o kadar hızlı konuşuyordu ki, tek kelime anlamadı George. Her ikisi de ana lobiden ilk merdivenlere doğru yürüdü, asansörlerin önüne vardıklarında George yavaşça Angelina’nın kulağına eğilerek fısıldadı,
-“Tatlım, en son ne zaman seks yaptın?”
-“Bay Timber…”
-“hadi ama… bilirsin işte seks, hani insanlar yapar”
Tatmin olmamış dostane gözlerle bakan George’ a, tekrar dönen Angelina -“Size bu konuda hiçbir şey anlatmayacağım.” dedi.
-“Tamam sen bilirsin” diyen patronuna donuk gıcık bir bakış fırlatan sekreterini önden buyur etti. Kapının hemen ucunda durdu. Arkasına sıkışan Angelina, kapının kapanmasıyla birlikte usulca George’ un kulağına eğilerek,

-“12 hafta önce” dedi.

-“Ne?”

“Terkedildim… Ayaklarım…ayaklarım yüzünden”.

-“nesi var ayaklarının”

-“bilmem…sanırım biraz büyük gibiler”Ange’nin ayaklarına bakıp çenesini ovuşturan George;

-”hımm… evet çokta ideal otuzaltıya benzemiyorlar, sanki ayakkabı seçimin yanlış gibi” diye teselli etti sonra yüzüne baktı ve bu kez ciddi bir ses tonuyla “Bu halinden hoşlanmıyorum. Bi’şeylerin acısını başka şeylerden çıkarıyor gibisin. İnsan kaynaklarından biraz izin iste, ne biliyim tatile falan çık, Budayı ziyaret et, Kanadalı göçmenlerle balık temizle… uzaklaş biraz.”
-“Şu an imkansız, yetiştirmemiz gereken projeler var, ekibi yarı yolda bırakamam. tatil işini aklınızdan çıkarın. “
-“tamam, sen bilirsin. Benimki tavsiye sadece… Ama yine de sen bi düşün”

Asansörün kadranı 45’ i gösterdiğinde her ikisi de indiler. Angelina, elindeki dökümanlardan, George’un birazdan görüşeceği holding yöneticilerinin bölümlerini ve isimlerini alfabetik sırayla okudu. Doğruca odasının çaprazındaki toplantı odasına yürüdüler birlikte, salona girdiklerinde herkes ayağa kalktı.
-“Bayanlar, baylar” dedi eliyle yapmayın der gibi. “ lütfen rahatsız olmayın.” başkan koltuğuna oturdu “kusura bakmayın, trafik cehennem…Evet, daha fazla gecikmeden Bay Horstlar söz sizde oturuma başkanlık edin lütfen.” dedi alelacele geçiştirir gibi. George Horstlar, TIC in kurulduğu 1971 yılından bu yana holdinge bağlı bulunan şirketlere başkanlık ediyordu. Buranın en eskisi, George’un babası eski senatör Huysuz McGregor Timber’ ın yakın çalışma arkadaşı, dostu, ayrıca donanmada görev yaptığı süre içinde O’ nun emir subayıydı. Oturumu başlatan Horstlar her zamanki stiliyle önce içler acısı karamsar tabloyu aktardı. Ev temizliği ürünlerindeki rekabet kaynaklı ciro kayıplarından oluşan muazzam vergi açığı… Gıda sektöründe ambargo uygulanan ülkelerin hammadde üretiminde karaborsa yaklaşımı… Otomotiv yan sanayi üzerine yüklenen kalifiye belgeler ve AR-GE eksikliği… Bilişim teknolojilerindeki proje verimsizliğinden kaynaklı teşvik eksikliği… bu konu başlıkları üzerinden, 30 dakikayı geçen konuşma sırasında oldukça sıkıldığı gözlemlenen George Timber araya girerek,
-“Bay Horstlar…birazda güzel şeylerden bahsedelim ha.” dedi. Konuşulan her maddeyi not alan Angelina, yeni bir sayfa açtı ve tekrar not almaya başladı. Maaşlara yeni getirdiğimiz kâr payı uygulaması… kalite ve formasyonu sağlayan yeni iş prosesi; Organik gıda pazarı için ayırdığımız 470 milyon dolarlık bütçe sonrası hayvan ve tarım arazisi alımları ile ülkenin dört bir yanındaki market zincirlerde 4000 i aşkın noktada ürünlerimizi sergilememiz ve pazar payımızdaki %37 lik muazzam artış… Hizmet sektöründe, belki ufak ama yeni devreye aldığımız akıllı web sisteminin 5 milyon doları aşan reklam gelirleri… Stok yapımızda yeni hizmete sunduğumuz Rfid teknoljisiyle birlikte düzenli stoklama beraberinde TIC’ in metal borsasındaki yükselen hisse değeri, çünkü bu sayede reel verileri anlık alıp işleyebiliyor ve Serbest Piyasa Kurumuna bildirebiliyoruz… Tüm bu konjonktürden bakıldığında ee kaçınılmaz bir gerçek var beyler, resesyondayız, üstelik ülke olarakta değil, dünya çapında bir durgunluk bu. Nasıl olurda yılın ilk çeyreği geçen yıla oranla sadece %3 lük büyüme diyemeyiz… % 3 bugünün gerçeklerinde iyi bir puan. Yatırım alanlarımızı günün ve teknolojinin şartlarına uygun hale getirmek, daha az protez daha az insan gücüyle daha yüksek kâr elde etmek elimizde. Bu yüzden karamsarlığı bir kenara bırakıp gerçekler üzerinden çalışmaya başlamalıyız. Sizlerden ve çalışanlarınızdan istediğim tek Gerçek bu.”

George Horstlar, sözleri yarıda kalmış gibi devam etti.
-“Görüldüğü üzere nominal rakamlara bakıldığında çokta iyi bir durumda olduğumuz söylenemez George. durağan bir dönem geçirdik kabul, ancak bu müessese babanız kurduğundan bugüne kadar her yıl % 12-19 bandında puanlarla büyüdü, 2001 büyük krizinde bile… Bence mevcut yatırımlarımızı kontrol ederek ipleri tekrar elimize almanın vakti geldi. Şimdi müsadenizle arkadaşlar başlarında bulundukları şirketlere ivme kazandıracak bazı verileri ve fikirlerini size sunacaklar. İnanıyorumki Hep birlikte bunun üstesinden geleceğiz. Evet, ilk Sözü almak isteyen…” dedi.

Bazıları veryansın etti, bir kaçı yukarı oynamanın planlarını yaptıklarını sanal çözüm önerileri sunarak hak edeceklerini düşündü, bazıları ise hiç konuşmadı veya sıra gelmedi. İki saati aşkın süre devam eden toplantı George’u epey darlatmıştı, elini çenesinden çekerek Angelina’ yı yanına çağırdı, toplantıyı bitirmek için kendisine danıştı. –“tabii ki efendim, çok bile kaldınız.” dedi Ange. İki eliyle masadan destek aldı, doygun bir şekilde doğruldu ve konunun ortasına;
-“Beyler…” diye girdi söze. “hepinize çok teşekkür ederim, iyi hazırlanmışsınız, hepiniz önemli gördüğü dokümanları danışmanım Bayan Swart’a teslim ederse, Bay Horstlar’ la birlikte dosyalarınızla ilgilenmek üzere müsaadelerinizi istiyorum.” Tüm yöneticiler ayağa kalktı, “lütfen rahatsız olmayın. Bundan sonrasına odamda devam edeceğim, iyi günler dilerim, hepinize iyi çalışmalar” dedi ve oturumdan ayrıldı. Ardından masayı selamlayan Angelina yüklendiği dosyalarla topuklarını yere vura vura patronuna yetişmek icin arkasından koşturdu, yaşlı kurt Horstlar, odadaki herkesin elini sıkarak işlerinin başına dönmeleri ve sıkı çalışmaları için telkinde bulundu.

George, koridordan odasına doğru yürürken bi’ara yan ofislerdeki dağınıklıktan rahatsız olacakki durdu, toplantınında verdiği bıkkın ruh haliyle bağırarak;
-“düzeltin diye size para ödüyorum, daha fazla karıştırın diye değil” dedi. Arkada yetişmeye çalışan Angelina durumu toparlamak adına tıpkı basketbol maçlarında saha kenarında oyuncularına taktik vermek isteyen takım koçu gibi taktik hareketler yapıyordu. Harareti üzerinde kaynayan bir düdüklü tencere kıvamına gelmiş George-“bana birkaç dakika müsaade eder misin Angelina? 5-10 dakka kafamı toplamak istiyorum.” dedi yalnız kalmak istediğini vurgulayarak. Odasının kapısını zarifçe kapatan Angelina -“Tabi” dedi. Yalnız kalan Timber önce ceketini buffalo derisi koltuklardan birinin üzerine attı, sonra vücudunu masasının sol tarafındaki, uzun koyu kahverengi olanına bıraktı. Bir kaç dakika sonra doğruldu ve hemen önündeki sehpanın üstündeki spor dergilerini öylesine karıştırdı. Sıkıldı, ayağa kalktı. Etine ağır gelen bir boşluk vardı. Anlamsızlığını sorguladı. Kaliteli, ağır cilalı parkelerin üzerinde yürüyerek masasının arkasına geçti, boylu boyunca uzanan Manhattan manzarasına baktı, parmaları pencere kirişinde uzun uzadıya seyretti. Çocukluğunun ücra köşelerini hatırlamaya çalıştı, tek kaygısının, gelgitin kumdan kalesini yıktığı zamanları, ailesinin Florida’ daki yazlığında 5 yaz boyunca buluştuğu kız arkadaşını, “şimdi öyle mi ki” dedi içinden! Herkesin kendini; gezip gönül eğlendiren, kadın hastası bir manyak olduğunu düşündüğü bu şehirde, koca şirketi ayakta tutmanın ağır sorumluluğu omuzlarını çökertmişti. Ufka bakmanın verdiği dayanılmaz iç huzur, kapının açılmasıyla bozuldu.
-“beni kimse rahatsız etmeyecek deme…” birden karşısında huysuz ihtiyarı görünce dondu… bir saniye sonra –“baba, hoş geldin, bu ne güzel sürpriz, keşke geleceğini haber verseydin, seni aldırırdık”dedi.

McGregor Timber, Conecticut’ taki çiftlik evinde vakit geçirir, bazen de Teksas daki eski aile çiftliğinde at binmeye giderdi. Tam 72 tane saf kanı vardı. İçlerinde çok nadir olan Friesian ve Percheron cinslerinden birer tanede koleksiyonunda tutuyordu. Artık Teksas’ a eskisi kadar çok gidemiyor, uçak yolculukları O’nu yoruyordu. Her zamanki bilmişliği ve aksiliğiyle,
-“Geleceğimi haber verseydim ha…ve herkes, her şey yolundaymış gibi davransaydı öylemi! Neler oluyor böyle, bu işin sorumlusu kim.”
-“Şehre geldiğini neden haber vermedin, nerde kaldın?” bu soruya cevap bile vermeyen McGregor,
-“George?” dedi.
-“Bak… büyütecek bişey yok baba tamammı, ben hallederim. Ufak tefek bildik konular. Yakın zamanda çözüme kavuşacak. Sıkıntı edecek bir şey yok yani.”
-“Nasıl yok, teknoloji ve temizlik şirketlerinin hisse senetlerinin değerinden haberin var mı?” Horstlar hemen son durum raporlarını Huysuz ihtiyara yetiştirmişti bile.
-“Oh, hayır baba, Horstlar’ la mı konuştun?”
-“Evet ya, konuştum tabi, nasıl olurda beni hiçbir şeyden haberdar etmezsiniz. Ben bu şirketin halen onursal başkanıyım, tüm bunları bir kenara bırak ben senin babanım, neden bana danışılmıyor.”
-“Baba, büyütülecek bir durum yok ortada, teşvik ve kredi durumu olumlu, bazı finansal açıklarımızı giderecek finansmanda çok yakında gelecek, her zaman olur sen de bilirsin, Lehman’ı yok ettiklerinden beri kredi sıkıntısı tüm ülkede var, bazen günlük operasyonlarımızı yürütecek para bile bulunmuyor, ama bu geçici bir süreç, yakın zamanda kendimizi toparlarız. Tüm yönetim, durumu düzeltmek için var gücüyle çalışıyor.” Baba Timber, George’ un sandalyesine oturarak telefonun tuşuna bastı.
-“Hemen buraya gel, yanında bağımsız denetim şirketinin yaptığı bilançolarıda getir” İçeri koşar adımlarla giren Angelina kapıdan girer girmez içerdeki gergin havayı soludu,
-“Hoş geldiniz Bay Timber.” Dedi gülümseyerek. “Kahveniz nasıl olsun efendim?”
-“Nasıl mı olsun, şakamı bu… Hemen kahvemi getir bana” dedi öfkeyle.
-“Affedersiniz efendim, hemen” dedi ve odadan uzaklaştı . Tekrar baba oğul bir arada kalan Timber’ lar arasındaki gerginlik tüm TIC binasında hissedilmişti. Spor ayakkabılar çekmecelere kalkıyor, Rujlar tekrardan sürülüyor, kravatlar sıkılanıyor, masaların üzeri toplanıyor… Baba Timber rüzgârı her yanı sarıyordu. Birkaç dakika sonra elinde 2 kat sıcak sade bir expresso ile Angelina göründü. Çıkarken sekretaryaya bıraktığı dosyalar için izin istedi, beş saniye sürmedi alıp tekrar girdi odaya. McGregor Timber tek bir el hareketiyle konuşmadan buraya getir der gibi işaret etti, kahvesini yudumlarken dosyalara bakıp her ayrıntıyı soruyor ve karşılığında somut yanıt istiyordu. Yanıt alamayınca sinirden deliye dönüyor öfkesi tüm bir koridoru inletiyordu. Birkaç dakika içinde tüm şirket yöneticileri odaya doluşmuştu bile. 1 saati aştı bu fırtına, Bir ara George’ a bakan Babası,
-“evlat sen istersen çıkabilirsin” dedi.

Bu söz koymuştu…eğildi, ceketini aldı ve hiçbirşey demedi…çıktı. Bir torun veremediğindenmiydi, neydi O nu hala huysuz ihtiyarın önünde önemsiz yapan. Babasının gözündeki değersizliğini hissetti…

#george #timber #tic #angelina #mgregor #friesian #percheron #horstlar #benimgagoriköykülerim

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s