Arı Maya gerçek mi?

Sabah’ ın 5 i…

Kapı çaldı. E uyuyoruz doğal olarak. Kapı hala çalıyor…

Umursadım desem yalan olur.

Yatış… Devam…

Tak tak tak gıcııırt…

Sırt kısmımdan yabancı bir kadın sesi, dedim kesin rüya,

Yatış… Devam…

Ses bitti… Fiziki müdahale başladı.

Uyanın… Uyanın lütfen… Uyanın… Beyfendi uyanın…

Gözlerimi ovuşturmadan 20 kez çarşaf on the açma germe, kafayı önden arkaya çevirme, yüzüstü yatış pozisyonunu hiç değiştirmeden ensemden baktım geriye, aa bi hemşire…

Nasıl yani hastanede miyim…

Ama nasıl çirkin… uuuu… Hala rüya diyorum…

Neyse anladıkki, dünya gezegeniymiş, sesler çoğaldı, toparlanıyoruz ama “çıkında giyinek” tavırları arttı bizde. O dakkaya kadar hasta yatağının ayak kısmına usulca ve gayet ehlileştirilmiş kıvrılarak yatan ben, dizlerimi sandalyeden destek yaparak doğruldum, Cillo’ya baktım bi, sırtında 50 kiloluk ağırlık varmışcasına zor gücün kalktı yerinden, son kalan beyin kırıntımızla tabağın etrafını sıyırdığımızdan, anlamakta güçlük çekiyoruz. Neyse yalandan tanı teşhis amacıyla 50 lira daha sövüşlenmek üzere röntgene götürülmeye çalışıldığımızı idrak ettik sonunda. Saat bu ara 5 i 7 geçmeye başladı, biz hala küfür kıyamet, fermuar açık, geğirmeli sabah serenatı, odanın içinde kim yokki, doldu 3 – 5 kişi, kimsenin umurunda değil ama, bu tavrı sevdim, rahat yani oh mis… Sanki dün gece birlikte parti yaptık. Bi’ara bi düşündüm, ulan kadın başhekim felanda yeşilliğinemi hemşire kostümü giyiyor, hani hastaneden hissesi falan varsa zorlamayalım diye. -“Ben şurdayım, oturuyorum, siz hazırlanın” demesin mi? Toparlanın taburcu oluyorsunuz… Yok demedi, o başka bi hikaye…

Üstün körü giyindik. Ayakta yarı baygın miskinliğimi bertaraf etme namına “Oğlum yüzünü sabahları yıkamazsan şeytan işer” mottosunu düstur edinip lavaboya girdim ama kadın durmuyor, belirgin şekilde o hep vardı bina üzerine inşaa edilmiş gibi davranıyor, sesi gür ve dinç tavrıyla, -“Nerelisiniz? Kaç doğumlusun? Benimkide aynı yaş?” gibi sorularla taciz ediyor…

Bize kayınvalidesinin kendisine yaptığı zulümden bile bahsediyordu. -“Beni takip edin” dedi. Ankara is kokuyordu, biz iyodoform kaynaklı karbon, hidrofen, iyot bileşimi bi’şeyler soluyorduk. Karga bokunu henüz yememişti, kancalı sorulara muhatap kalan benliğimiz, far görmüş bir tavşan gibi kalıyor ne dese onu yapıcak kıvama geliyorduk. Hipnozla telkin verilen bir android’e dönüşmüş, sorulan sorulara göz kapaklarımızı oynatmadan cevaplar veriyor, sanane be kadın bile diyemiyorduk, ama Cillo… Esnaftı piç, iş yapacak beyaz yakalıların iş çözecek mavi yakalılılarını bugüne dek hep abla, abiyle tavlamıştı, bürokrasinin engebeli yollarının, alttakini görmeye başladığında nasılda çift şerit haline geldiğini bizzat defalarca görmüştüm.

İndik mi çıktık mı asansörden hatırlayamıyorum. Bi ara Cillo bana dönerek -“Fero, bi şekerli bişey içseydik..” dedi. Radyoloji teriminin kulağımızdaki çağrışımından dolayıdır, hamilelerin yaklaşmaması, sarı üzeri siyah radyoaktif madde bulaşma riski, çernobil gibi bir faciayı yaşayan çocukluğumuzun bilinçaltımıza bıraktığı felaketlerdi, levhaya bakınca bi tedirginlik yaşadık, -“Oğlum ne alaka kan mı veri’oz, içimizin fotoğrafını çekecek ablalar”dedim. Dünden alçıya aldırdığımız kol iki yerinden kırık ve parçalı kemik yapısı yüzünden eksternal fiksatör yardımı ile sabitlenmişti, bu havalı tıbbi teriminde aslında bi bok olmadığını, iki tane profilin kaynatılmasından ibaret olduğunu demir borsasındaki inişli çıkışlı kur iklimlerinde profil alıp satarken edindiğim tecrübe ile anlamıştım.

Röntgen sonucu; bugün düzgün kaynamayan kemiğin yeniden kırılıp yapılması gerektiği tıp otoritelerimiz tarafından dillendirilsede, bizim tek dillendirdiğimiz “sizin ananızı avradınızı yaptığınız işi” oluyorduki bu en kibar halimizdi.

Kurbanlık koyun gibi yapılan hatanın sorumlusu sanki bizmişcesine koridora yönlendirildik, hani bi siktirin gidin burdan demedikleri kaldı. Sağlık sistemimizin son durumu, gayri safi milli hasılamızın sağlığa ayırdığı pay ve bakanın hastanesinin olması gibi dedikodu niteliğini aşmayan konular hakkında konuştuktan hemen sonra, sağımdaki bir çocukla göz göze geldim, 2 saniye… bana 2 saat gibi geldi.

Annesine döndü. -“Bunu çıkay” dedi kolu alçılı, bak kadın demiyorum Anne, Anne nasıl bir varlık ya, başını okşadı -“kurban olurum sana… olmaz oğlum, güzel oğlum” dedi. “çıkay kaşıcam” diyince ” oğlum çıkmaz o, ben yeni kardeşini doğurucamya kuzum, az kaldı işte o zaman çıkarıcak abiler, sabret aşkım” dedi, yüzünden düşen yaşları sildi, bidaha öptü kokladı, ulan dedim Anasızlık ne zor iş be, hemen hissettiriyor şuracığında…

Bu ara kulağım açık televizyonda, arı maya oynuyor, hani şu çizgi film olan. Karakterleri silik beynimde kült arı diyince aklıma gelen fikrayı oracıkta Cilloya anlattım, duygusallık dozu biraz hafiflesin diye.

“Cillo… dinle lan, bir gün Temel Dursuna sorar, kanadı var uçamaz, iğnesi var sokamaz, peteği var bal yapamaz?” Fıkrayı bilen Cillo yapıştırdı cevabı “Sikeyim öyle arıyı”, “Oğlum bili’osan ne anlattırıyon”, “Cevap vermek hoşuma gidiyor abi” dedi ve kahkahalarımız basık hastane koridorunda tavana çarpmadan yere düştü.

Kulağım hala açık televizyonda, hani birinin kolu kumandaya çarpar neyde, bitcoindeki tırmanıştan, hükümetlerin dijital parayı yasallaştırdığından falan coinler 7 katladı der diye bekliyoruz. Yoksa arı marı bilmezük istemezükte… Daha çok Acme bebesiyiz ve ezbere biliriz Looney Tunes’in Bugs Bunny’sinin “N’aber Canım’ını”, Daffy Duck’ının “Hepsi benim benim benimi’ni”, Tweety’sinin “Evet evet bi kedi gördüm sanki’sini”, Tazmanya Canavarı’nın “Hödöhödöhödö’sünü”, Road Runner’ının “Bibip’ini”, Speedy Gonzales’ inin “Arriva arriva’sını” …

Kulağım hala açık televizyonda, Maya’ ya sevimli arkadaşı diğer arıcık dediki “Kafam iyi oldu heralde…”

Lan dedim n’oluyoruz, şaşkınlıktan elimdeki raporları yere düşürdüm, dizim Cilloya çarptı, çocuğun annesinin tokası düştü… Birimi zapladıda film falan açıldı diye etrafıma bakıyorum, yok… Maya hala takılıyor çiçek böcek. N’oluyoz lan. Bildiğin “kafam iyi oldu” dedi. Nerde bu devlet nerde RTÜK demedim tabi, hatayı kendimde aradım… Dün saat 7 de geldiğim hastane kokusunu soluyalı tahminen 10 saat olmuştu ve beynim yanmış olabilirdi tabi, yoksa kolumun ağrıdığı falanda yoktu, Annemden, çocukluğumdan sade bir kaçış içerisindeydim

http://www.gagori.com

#hastane #kırık #arımaya #anne #çocuk #rtük #looneytunes #bugsbunny #daffyduck #tweety #tazmanyacanavarı #roadrunner #speedygonzales #temel #dursun #eksternalfiksatör #röntgen #hemşire #kaçış

Arı Maya gerçek mi?” üzerine 10 yorum

    1. bak simdi diyince bende silgiden uzun ince ipler yaptigimi hatirladim. eski gunleri özlemle yâd ediorum. ve ne güzel dimi tek ugrasimizin basit seyler oldugu gunler. simdi oylemi. tam anlamiyla Keş-me-keş

      Liked by 1 kişi

Yorum bırakın